ŞÖYLE BİR BAKMAK İÇİN BİLE OLSA HOŞ GELDİNİZ!
Resimlere çok takılmayacağınızı umuyorum. Bu blog yazı için var oldu.

12 Kasım 2013 Salı

FENERBAHÇE ADASI

Mekan portrelerine kıyılardan devam edecek olursam satışı gündeme gelmeyen tek bir yer bulamayacağım korkusu içimi sarmaya başladı. İşte Araf’ta bekleyen biri daha!

            Eskiden burun denirdi, topraktan incecik bir uzantıyla ana karaya bağlanırdı; yaklaşık yirmi beş yıldır ada. Kadıköy’ün en çıkıntılı parçası. Tarihi yarımadadan, sur içinden bakıldığında başını uzatmış etrafı kolaçan eden yaramaz, sevimli bir çocuğa benziyor.

Bizans döneminde, Osmanlı zamanında saraylıların konaklarına ev sahipliği yapmış. Ahşap yapılar tıpkı pek çok başka İstanbul köşesinde olduğu gibi yanarak kaybolmuşlar. Atatürk’e yazlık konut yeri olarak teklif edildiğinde ise: “Burası tek kişi için fazla, daha çok insan yararlanmalı. Halka açık alan olarak kalsın,” yüce gönüllülüğüyle karşılaşmış. Ata için Florya köşküne bundan sonra karar verilmiş.

            Marinalardan ayrı düşünülmesi mümkün değil. Fenerbahçe ve Kalamış yat limanları yapılırken akıntının sağlanması, demirleyen tekneleri çevreleyen suyun temiz kalabilmesi için adalaştırılmış. Girişine uzanan kaldırımlı, hafif bombeli, zarif köprüsü ile hem yayaları hem araçları kabul ediyor. Ancak taşıtların içerilerde dolaşmaları yasak, onlar hemen soldaki otoparkta beklemek zorundalar. Şehrin göbeğinde egzoz kokusundan, motor ve korna gürültüsünden tümüyle arınmış saklı bir cennet.

            Spor tesislerine ek olarak en önemli varlığı parkı. Burası Turing’in eseri; rahmetli Çelik Gülersoy’un klasiği. Yüzyıllık ağaçları bakımsız, arazisi toz toprak, her yanını çalılar bürümüş sıradan bir mekan iken, 1990 yılında, yedi ay gibi kısa bir sürede Anadolu yakasının en göz alıcı parkı halinde düzenlenivermiş. Yüzden fazla yeni ağaç dikilip korulaştırılmış. Yürüyüş yolları, geniş çimenlik alanları, yeşile basıp dolaşmayı engellemeyen çiçekleri, gövdelerinin altındaki levhalarda anıt oldukları ve yaşları yazan geçmişin tanığı ağaçları, birbirinden güzel beş kafesi ile herkesi etkilemeyi başarıyor.

            Hani bizde çoğu parkın açılış ve kapanış saati vardır ya, adada yok. İsteyen sabahın köründe gelip parkurlarında hızlı adım on tur atıyor, isteyen hava karardıktan sonra en ucundaki setlere oturup yıldızların ışığında Marmara’yı seyrediyor. Kimsenin kimseye bir şey dediği duyulmamış. Sataşmaya, çirkin bakışlara rastlanmıyor. Hatta yürüyüş yapanlar karşı karşıya geldiklerinde uygar dünyanın diğer insanlarıyla aynı şekilde, belli belirsiz selamlaşıyorlar.

Üzerine basılma özgürlüğü kısıtlanmamış bakımlı yeşil örtüsü esas olarak çocuklara, kedilere bir de kargalara ait. Otoparkı geçip taşlı yolunda biraz ilerleyerek sola, denize doğru dönülünce Prens adaları birbirlerine çok yakın, ardı ardına yerleşmiş de birinden diğerine atlayıvermek mümkünmüş gibi görünüyor. İşte o kısımdaki tahta masa ve sıralar hafta sonu kahvaltıları, akşamüzeri çay sohbetleri için ideal. Bakınarak dolaşırken İstanbul’un Marmara mavisi çevresindeki yumuşak hatlarının genel bir eskizini belleğe çizivermek neredeyse her ziyaretçinin zevki.

İsmi ile yüzde yüz uyumlu bir mekan: ‘Fenerbahçesi’. Osmanlı döneminden önce Tanrıça Hera’ya adanmış bir tapınakla kayalıklara kondurulmuş ateş kulesine sahipmiş. Adını aldığı fener, ilk kez Kanuni Sultan Süleyman zamanında düzgün şekilde inşa edilmiş ve günümüze değin iç denizin gece karanlığında seyreden gemiler, balıkçı motorları hep onun ışığını arar olmuşlar.

Lodos yoksa çevresi yelkenli dolu. Yazın kayalarının üzerinden suya atlayanlar epeyce. Bazı kafelerinde kısık sesle klasik müzik çalınıyor. Kısacası keyifli. Gürültüsüz ama kulağı besleyen sesten arınmış değil. Sakin olmasına rağmen sıkıcı bir hareketsizliği hiç yok. Koca metropolün karmaşasından hızlıca uzaklaşıp nefes alabilmek için yaratılmış. Duyarlı insanlar tarafından tüm kentliler için hazırlanmış. Konukları da değerini biliyor, hoyratça kullanmıyor, özenle bakıyor.

Kentin yüz akı Fenerbahçe adası öylesine etkileyici ki rant peşindekilerin fazlaca iştahını kabartmış. Bu yılın Mayıs ayında resmi gazetede hakkında yayımlanmış tehlikeli bir karar var. Kalamış yat limanı ile birlikte özelleştirilecek! Yine kimlere otel, kimlere alışveriş merkezi olarak dönüştürülmesi planlanıyor acaba?
    
İstanbullular, Atatürk’ün kendilerine tüm içtenliğiyle layık gördüğü bu eşsiz toprak parçasına Gezi parkı kadar sahip çıkabileceklerler mi?              
           

Hiç yorum yok: