Cansız
varlıkların da tıpkı canlılar gibi güzel, dayanıklı ve işe yarar olmaları her
zaman kimliklerini koruyabilecekleri anlamına gelmiyor. Çok göz önündeyseler
içlerinin boşaltılıp duvar süsü haline getirilivermeleri işten bile değil.
Haydarpaşa
Garı’na gönderme yapıyorum. II. Abdülhamit’in emriyle iki Alman mimar
tarafından 1908 yılında Bağdat Demiryolu’nun başlangıç istasyonu olarak
tamamlanan o ihtişamlı yapıya. İnşası sırasında hem Alman hem İtalyan taş
ustaları çalışmış. Sırf gemiler rahat yanaşsın, yanındaki limandan yükler
sorunsuz indirilip bindirilebilsin diye önüne özel mendirek bile yapılmış. Bu
uzun seti hemen su kuşları mekan tutmuş. Asla birbirlerine karışmadan
cinslerine göre sıra sıra dizilip av kollayan kıpırtısız duruşları, İstanbul’un
hallerinden biri diye çabucak benimsenmiş.
Bozkırlardan
trenle gelenleri mermer sahanlığında karşılamasıyla tanınıyor. Burası öyle
geniş ki herkesin bavulunu, çuvalını, torbasını koyacak yer var. Yakınlarını
özlemiş ya da özleyecek olanları yolcularla birlikte itiş kakışa gerek
kalmayacak şekilde barındırabiliyor. Sonra yavaşça yüksek tavanlı, loş, vitraylı
iç kısmına çekip denize doğru yönlendiriyor. Kimbilir kaç kişi ilk kez
Haydarpaşa’dan denizi görmüştür? Kaç Anadolulu iç çekmiş, ürpererek önünde
uzanan yeni yaşamı düşünmüştür.
Hemen
her gar gibi olmazsa olmaz bir lokantası var fakat pek meşhur değil. Peronlara
doğru yönelen sıradışı yerleşimli masaları yüzünden elinde valiz acele
edenlerle yemek yiyenler neredeyse iç içe, yan yana. Sanırım buraya bilen
geliyor. İyi giyimli müdavimleri ve nazik garsonlarıyla gelenekselliğin sürdüğü
bir yer. Ana yapı, özüne uyup kendisine renk katan bu lokantayı pek ön plana
çıkartmadan kabullenmiş.
Merdivenleri
geniş ve beyaz. Deniz yönünden bakıldığında kuleli, esmerce taş binanın önünde
açık renkleriyle gülümsüyorlar. Basamakları uzaktan yüksekmiş gibi görünse de
aslında inip çıkanları hiç yormuyor. Olmasalardı, Nazım Hikmet’in Memleketimden
İnsan Manzaraları nasıl başlayıp nasıl gelişirdi ya da yazılır mıydı diye düşünüyor
insan.
Vapur ve motor
iskeleleri arasına yerleştirilmiş kara lokomotif hem künyesi gibi hem de süsü;
çok yakışıyor. Küçük büfesi, kenarda bekleyen birkaç taksisi, her zaman oturup
manzaranın tadını çıkartanı bulunan üç – dört bankı, tablasının ardında
beklemeyen simitçisi ile suya çıkan meydanı çok alçakgönüllü ve sakin. Bence burası
İstanbul’un içinden deniz geçtiğini en belirgin şekilde gösteren mekanların
başında. Bir de bu kentin büyüklüğüne rağmen ağır hareketli olduğunu hatırlatıyor.
Şehir hatları emektarlarının salınarak yanaşmaları, artık işlemeyen tüm
trenlerin ama hele banliyölerin beş dakikadan az sürmeyen makas geçişleriyle
tıslayarak durmaları, özellikle sabah saatlerinde işe koşuşturan kalabalığa biraz
yavaşlamalarını telkin ediyor(du).
Birkaç kez önemli
hasarlar görmüş ancak onarılmış. Yakın geçmişinde başına gelen en çarpıcı olay,
1979 yılında Independenta tankerinin bir gemiye çarparak çok yakınında patlaması
sonucunda kurşun vitraylarının erimesi. Uzun da sürse özenli bir yenileme
çalışmasıyla hepsi aslına uygun hale getirilmiş. Demek ki o zamanlar garın hala
işlevini görmesi isteniyormuş. Çünkü sonraları, 2010 yılında geçirdiği yangında
çatısı çökmüş, dördüncü katı kullanılamaz hale gelmiş ama pek ilgilenen olmamış.
Şimdi boş.
Tren bitti, iskelesine yanaşan vapurlarla motorlar çok seyreldi. Ben de sanki bu
sayfada portre çizmiyorum da natürmort çalışıyorum.
Tüp geçit ve
üçüncü köprü projeleri nedeniyle ulaşım gereksiniminde yeri olmayacağına karar
verilmiş gibi görünüyor. Yakınlarından jet süratiyle trenler geçecek, bizimki
bakacak. Yetenekleri, deneyimi ve yeterliliği ölçüsünde yapabileceklerini bilip
de çalışacak işyeri bulamayan harcanmışlar gibi bunalacak. Kentin özgün
belleğindeki kimliğini, ‘limana dolaysız bağlanan gar’ olma özelliğini yitirdi.
Bir de endişeli tabii. Başına neler gelecek? TCDD üst yönetimi özelleştirme
idaresine başvurmuş. Otel olmak istemese bile ilerisi için ümit beslemesi
mümkün mü?
Haydarpaşa
Garı, tecavüzcüsüyle nişanı yapılmış da nikahı bekleyen genç kız kadar çaresiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder