Zarif Çinili
Köşk ve aynı derecede göz alıcı Sanayi-i Nefise Mektebi (Eski Şark Eserleri
Müzesi) ile üçleme oluşturan Arkeoloji Müzesi ana binası, herhangi bir Avrupa
ülkesindeki ihtişamlı bir saraya benziyor. On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı
imparatorluğunda ilk kez müze olarak kullanılmak üzere yapılmış sonra da hep amacına
uygun olarak değerlendirilmiş, değiştirilmesi akla bile getirilmemiş. Sergilenen
yapıtlar çoğalınca yanına ek inşa edilerek yükü hafifletilmeye çalışılmış. Coğrafyamızda
kişiliğine müdahaleden kaçınılıp hakkı verilmiş ender yapılardan. Varlığı
tartışılmadan onaylanan her oluşum gibi hem kendine güvenli hem huzurlu.
Dolayısıyla huzuru çevresine de cömertçe dağıtıyor.
Asırlık
çınarlarla gölgelenmiş tarihi yoldan geçip dikdörtgen, geniş avlusuna adım atar
atmaz ilgiyi doğrudan üzerine çekiyor, zihinleri kendisine ve içindekilere
odaklıyor. Kalın duvarları boyunca dizilmiş başsız, devasa Yunan ve Roma dönemi
heykellerinin bu ani konsantrasyonda epeyce rolü var sanırım. Yüksek sütunlu,
mermer merdivenli girişi kocaman, davetkar bir ağza benziyor; gerçekten çekici.
İçindeki bir milyon çeşit eserden bahsetmeyeceğim ama İskender Lahdi ve Ağlayan
Kadınlar Lahdi ile bütünleşerek hatırlandığını da söylemeden geçmemek lazım.
Topkapı
Sarayı’na yakınlığı, imparatorluk döneminde Aya İrini Kilisesini eski eser
deposu olmaktan kurtarması, zevkli ve kullanışlı yapısı tamam ama kanımca en
etkileyici kısmı bahçesi. Hatta işlevsel bir bahçesi bulunmasaydı sadece şu
soylu duruşuyla portre konusu olabilir miydi, emin değilim. O binlerce yıllık
paha biçilmez taş eserlerin arasına konmuş masaların demir sandalyelerine
oturup arkadaşınızla çay veya kahve içmek, hemen arkasında uzanan Gülhane
parkına göz gezdirerek alçak sesle, daldan dala atlayarak sohbet etmek, az
ilerideki sütunların kuytusunda doğup buralarda büyüyen kedi yavrularını
okşamak, yalnızsanız bir kitaba dalıp gitmek… Arkeoloji Müzesi tarihle dolu
olup donuk olmayan bir mekan. Geride kalmış yüzyılların ağırlığını oraya gelen
kişilerin omuzlarına yükleyerek onları sıkmıyor. Tersine, derin bir nefes
aldırarak izlediklerinin üzerinde kafa yormalarını sağlıyor. Merak ettiriyor,
hayal ettiriyor, kendisi nasıl hikayeler barındırıyorsa ziyaretçilerinin de
hikayeler üretmesini teşvik ediyor. Geçmişle günümüzü, efsanelerle gerçek
hayatı bağlıyor; bugünün gelecekte anımsanıp anımsanmayacağını düşündürüyor.
Kalıcı iz bırakmanın önemini vurguluyor. Kısacık insan ömründe önemsenmesi
gereken değerleri gözden geçirmeye çağırıyor. Bunları, sonsuza değin
varlıklarını sürdüreceğe benzeyen inanılmaz yaşlı mermer heykellerle iç içe
konumdaki minik, mütevazı çay bahçesi sayesinde yapıyor. Sade ve huzur dolu bir
mola sunarak hem diğer insanlarla çevreye hem kendisine hem de içe bakışı
derinleştiriyor.
Son
günlerde yeni bir serginin ev sahibi konumunda: Yenikapı’nın Batıkları.
Marmaray – Metro çalışmalarında ortaya çıkan batıklar ve Bizans dönemi
buluntularının kazı çalışmalarını bizzat İstanbul Arkeoloji Müzeleri üstlenmiş.
Henüz Bodrum’da restorasyonları süren otuz yedi adet gemi, bugüne kadar ele
geçmiş en büyük tekne koleksiyonu olarak kaydedilmiş. Büyük salona
yerleştirilen kürekli Bizans kadırgası, ticaret gemilerinin kargolarından bir
bölüm, aynı dönem insan kafatasları, yaklaşık sekiz bin yıl önceki İstanbullu
hemşerilerimizden birinin ayak izleri on yıllık kazı serüveninin heyecan
vericiliğini açıklıkla yansıtıyor. Gezerken müzenin bu yeni eserleri sevecenlikle
bağrına bastığını duyumsadım. Çok yüksek tavanlı, ferah iç mekanı ile her şeyi sergilemeye
uygun tarzda planlanmış mimarisinin bu algıyı yaratmaktaki en önemli etkenler
olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca görüntü ve ses efektlerinden yararlanarak
ilgiyi ayakta tutmayı başaran yeni tip müzecilik anlayışının da hakkını vermek
lazım.
Bin
sekizyüzlü yılların ileri görüşlü bilim adamı, Arkeoloji Müzesi’nin babası
Osman Hamdi Bey’in adını minnetle anmadan bu yazıyı sonlandırmak doğru
olmayacak. Onun izinde giderek binayı bugünkü kişiliğine kavuşturan, yeni
arkeolojik buluntularla içeriğinin zenginleşmesini sağlayan şimdiki yöneticilerine
ise içtenlikle teşekkür etmek istiyorum. Kentin değerine değer katan gerçek,
canlı, yararlı ve çok etkileyici bir mekan burası.
Bahçesinde
verilecek bir konserde buluşmak dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder