ŞÖYLE BİR BAKMAK İÇİN BİLE OLSA HOŞ GELDİNİZ!
Resimlere çok takılmayacağınızı umuyorum. Bu blog yazı için var oldu.

21 Mart 2015 Cumartesi

PRAG; ABSENT

            
             Avrupa'nın kalbindeki kente, Hitler’in bile bombalamaya kıyamadığı güzel Prag’a Noel öncesi hareketliliğine tanık olmak için geldim. Daha ilk günüm; iki tür sıcak şarabı denemiş, üç meydandaki kalabalığa karışmışım. Eski şehrin ana caddesinde sokak şarkıcılarının birinden diğerine dönerek yürürken önüme belediye binası çıktı. Tarihi, bakımlı, görkemli bir yapı. Kapısındaki konser ilanı çok çekici: Vivaldi, Brahms, Sarasate. Çek filarmoni orkestrasının üyeleri olan on kişilik oda müziği topluluğu çalıyor. Biletimi alıyorum. Daha konsere bir saat var. Hem yoruldum hem üşüdüm. Oyalanmak için binanın içine giriyorum. Görevliye tuvalet bulup bulamayacağımı soruyorum. Sadece alt kattaki barda olduğunu söylüyor.

            Prag’ın en eski barına böyle bir rastlantıyla girdim. Dekor çok özenli, biraz loş; ortama yakışmış. Yan taraf lokanta olarak düzenlenmiş. Barmen genç bir kız. Birkaç sarhoş Amerikalı’ya istedikleri kokteylleri ciddiyetle hazırlamakta. Arkadaşım yanına gidip Absent olup olmadığını soruyor. “Çek mi, Fransız mı?” diye karşılanıyor. Elbette ki Çek!

            Masaya ışıltılı, işlemeli tepsi içinde üçte biri yeşil içkiyle dolu iki geniş bardak geldi. Bardakların üzerilerinde gümüş rengi elek diyebileceğim metaller var, birer kesme şeker taşıyorlar. Küçük, sevimli, içi buzlu suyla dolu sürahi yanlarında. Son olarak da bir kutu kibrit. Kısacası tepsi ağzına kadar dolu.

            Barmenin özenli anlatımının ardından Absente bulanmış olduğu anlaşılan kesme şekeri yakıyorum. Alev yükselirken şeker eriyip içkinin içine akmaya başlıyor. Yarısı yanınca eleği ters çevirip kalanını bardağa atıyorum. Bardaktan ateşler yükseliyor. Soğuk suyu boca edip söndürüyorum ve karıştırıyorum. İşlem sırasında epeyce heyecanlandım hatta kibriti diğer bardağın içine attım, içki tutuştu, zorla çıkardım falan ama sonunda başardım.

               “Şerefe!”

            On dakikada, üç yudumda bitti. Yüzde yetmiş alkollü, değişik, lezzetli bir içki. Daha önce denediğim hiçbir şeye benzemiyor. Başım dönmüyor, midemde rahatsızlık yok, ağzım dolaşmıyor, tümüyle kendimdeyim ama… Aniden boyut değiştirdim.

            Alkol, kan-beyin bariyerini öyle hızlı aştı ki sarhoşluğun ara devrelerini yaşamadan neşeleniverdim. Dikkatim arttı, ayrıntılar esas oldu. Evren hem küçüldü hem genişledi. Olanakları çoğaldı; her yere gidebilirim, her an her istediğime ulaşabilirim. Merkez oldum, çoğaldım. Dünya komik; çevreyi, olayları, kendimi hafife aldım, gülüyorum. Yapabileceklerimin sınırı yok, zevksiz tek bir nesne yok, güzelliğin içinde yaşıyorum; mutluyum.

            Konseri bu halde izledim; mükemmeldi.

            Çek Cumhuriyeti, Absent’in yasal olarak köşebaşı bakkallarında bile satıldığı tek ülke. Yüzde doksana kadar yükselen alkol derecesinde olanları, içine marihuana veya başka bitkilerin karıştırılarak imbiklendiği türleri var. Fransa’da da yasal olarak tüketilebiliyor fakat sadece belli başlı barlarda; öyle açıkça vitrinlerde sergilenmiyor. Prag’da ucuz ve kolay erişilebilir bir içki. İşten çıkanlar, alıştıkları mahalle kafelerinde bazen yemek öncesi bazen de gece sohbetlerini renklendirmek için birer tek atıveriyorlar. İkinci kadehle devam edilirse ne olur, denemeye cesaret edemedim. Ancak karanlıkta sırtını duvara dayamış, bağırarak aryalar söyleyen, üstü başı kusmuk içindeki genç belli ki Absent şişesini bitirmişti. Metro çıkışında her rastladığına dünyanın sonunun geldiğini, hiçliğe ilk karışacak kentinse Prag olacağını haykıran orta yaşlı kişi de öyle. Buralarda tiner, bali falan yok; aşırıya kaçılması gayet kolay Absent var. Verdiği keyif öylesine ani ortaya çıkıyor ki o hafifliğin, rahatlığın sürekliliğini sağlamak için içmeye devam etme kararı çabucak verilebilir. Tehlikeli ve olağanüstü çekici. Bunca din çatışmasında Şeytan’ın çağrısı!..

            Neredeyse yüz çeşit birası, onlarca özgün şarabı olan bu ülkenin asıl içkisi Absent denilebilir. Dükkanlardan birinin camına yaslanmış çerçevede Van Gogh’un gözleri yuvalarından fırlamış karikatürü, bazılarının üzerlerinde kuru kafa resmi olan Absent şişelerinin, değişik otların ve pipoların arasına konmuştu. Her köşesinden sanat fışkıran Prag’da sanatçıların da birer Absentsever olduğu su götürmez diye düşündüm.


            İnsan sormadan duramıyor: Acaba Kafka’nın yaratıcılığında Absent’in etkisi neydi?

Hiç yorum yok: