ŞÖYLE BİR BAKMAK İÇİN BİLE OLSA HOŞ GELDİNİZ!
Resimlere çok takılmayacağınızı umuyorum. Bu blog yazı için var oldu.

25 Nisan 2012 Çarşamba

AYI YONTUCUSU (Finlandiya'lı ahşap heykel ustası)

Uzun zaman geçmiş, bloğuma tek kelime yazmamışım. Çeşitli gerekçelerim olabilir elbette; bahane bulmak o kadar da zor değil. Ama burası var olduğumu bana hissettiren beynimin bazı üretimlerini sergilediği bir yer. Bu kadar da boş bırakmak olmaz ki!

Profilime yazdığım cümleleri okudum, duygulandım. Günlükten söz açmışım. Hiç günlük tutmadım, doğru, burada belki başlarım diye düşünmüşüm. O sözcükleri seçerken samimiydim. Hadi bakalım, biraz cesaret!

Bir hafta önce kongre nedeniyle Helsinki’ye gittim. Baltık kıyısında, kuzeyden esen dondurucu rüzgarın altında atkım, şapkam, eldivenlerim, kabanımla dolaşırken açık pazara girdim. Eskimoların derme çatma kulübelerde tertemiz ayıklayıp pişirdikleri Lapland somonunu tattıktan sonra hediyelik eşya tezgahlarını dolaşırken bir ayı yontucusuyla karşılaştım. Bizim seyyar satıcıların Finlandiya’daki meslektaşlarından biriydi. Kumral, sakallı, uzun yüzlü, durgun tavırlı, altmışlarında bir adam. Bir santigrat derecede ince rüzgarlığının önü açık, içindeki yıpranmış kazak pek de kalın görünmüyor. Elinde kocaman bir bıçakla oralarda yetişen bir ağacın odunundan minik ayılar şekillendiriyor. İlgimi çekti, fiyatlarına baktım; pahalı. “Neden?” diye sordum. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:

“Tahtadan ayı heykeli yapma sanatı Finlandiya’nın bin yıllık geleneğidir. Ama şimdilerde bunu devam ettiren iki üç kişi kaldık. O nedenle pahalı.”

“Özelliği nedir?”

“Hepsi oturmasına rağmen hiçbirinin yüz ifadesi ve oturma şekli birbirine benzemez. Burunları, gözleri, kulaklarının ve pençelerinin uçları siyahtır fakat boyanmazlar. Özel fırınlarda renklendirilecek şekilde ısıtılarak böyle olurlar. Heykellerin altında yapanın adının baş harfleri yazılıdır. Ayı Finlandiya’da çok önemli bir figürdür. Barışı simgeler. Oturuşu sükunet telkin eder. Bizler ondan örnek almışızdır. Hepimiz sakin insanlarız.”

“Ayıyı tehlikeli bir hayvan olarak tanıyorum. Bu yorum çok ilginç.”

“Gerçekten tanımadığınız için öyle düşünüyorsunuz. Siz nereden geldiniz?”

“Türkiye’den.”

“Türkiye nerede?”

“Akdeniz kıyısında. Yunanistan’ın yanında.”

“Ah, anladım, İstanbul’un olduğu yer!”

“Doğru.”

“İstanbul çok ilgi çekici bir kent, biraz okudum. Bizans, Osmanlı sonra batı işgali ve Cumhuriyet… Uygarlıkların üst üste geliştiği, birbirinden etkilediği, birbirinin etkisiyle şekillendiği belki de en önemli merkez. İki film izledim. Biri yerli televizyon kanallarından birinde yayınlanan uzunca bir belgeseldi. Renkliliğine ve karmaşık insan yapısına hayran kaldım. Diğeri ise sinemada, belki siz de görmüşsünüzdür, ‘Yalnız Gezegen’. Pek çok kişi politik açıdan değerlendirdi ama ben onlar gibi düşünmüyorum. Mekanın güzelliği ve farklılığı açısından baktım. İnsanda görme isteği uyandırıyor.”

“Belki bir gün gelip görürsünüz.”

“Tabii, neden olmasın? Karım gitti zaten, gördü. Evde de pek çok İstanbul resmi var, epeyce fotoğraf çekmiş. Önümüzdeki yıllarda yaz tatili için ben de planlıyorum.”

Bu konuşmayı İngilizce yaptık. Sonuçta bir ayı aldım tabii. Küçük, şeffaf bir naylon torbaya koydu, elime tutuşturdu. Gülümseyerek ve birbirimize iyi günler dileyerek ayrıldık. Kongreye birlikte geldiğimiz arkadaşımın İngilizcesi yeterli olmadığı için sohbete katılamadı üstelik konuşulanların yarısını da maalesef anlayamadı.

Yılda bir kez ve her seferinde Avrupa’nın değişik kentlerinde yapılan uluslararası toplantımızda elli dört ülkeden katılımcılar vardı. On sekiz ülke bildiriyle katılmıştı ve bunların arasında Türkiye sonuncu sıradaydı. Çoğunu kıdemsiz uzmanlık döneminden tanıdığım, şimdi profesör olmuş arkadaşlarım elleri boş gelmişlerdi. Ben mi? Üç yıl öncesine kadar epeyce çalışma götürdüm. Artık bir poliklinik doktoruyum. Bilimsel çalışma uygun ortam ister. Kongrelere (böyle seçkin toplantılara tabii, hepsine değil) bilgi tazelemek için gidiyorum.

Dönüşte bazı meslektaşlarım aktarma ile ülkemizin sıcak bir kentindeki başka bir kongreye gidiyorlardı. Çoğunun orada konuşmaları varmış. Onlara iyi yolculuklar diledim, bavuluma koyduğum ayımla birlikte evimin yolunu tuttum.

Toplumların gelişmişlik düzeyleri tek tek vatandaşlarının gelişmişlik düzeyleriyle çok bağlantılı. Bizdeyse… Körler ve sağırlar, birbirini ağırlar.

Hiç yorum yok: