ŞÖYLE BİR BAKMAK İÇİN BİLE OLSA HOŞ GELDİNİZ!
Resimlere çok takılmayacağınızı umuyorum. Bu blog yazı için var oldu.

5 Kasım 2010 Cuma

BALIKÇI MOTORU

Duvarına isteyerek, severek astığı resmi yeni görüyordu sanki. Bir balıkçı motoru bu. Karşı kıyıya gidiyormuş gibi görünse de aslında sadece bulunduğu kıyıdan açılıyor. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak. Deniz kıpır kıpır. Denizciler çizilmemiş. Çok yalnız; tıpkı onun gibi. Denizde yalnızlık mümkün mü?

Geçenlerde taşındığı evinin duvarına isteyerek, severek astığı resmi yeni görüyordu sanki. Bir balıkçı motoru bu. Sağdan bakınca başka, soldan bakınca daha başka; hareket ediyormuş izlenimi yaratıyor. Yüzünü İstanbul'un Anadolu yakasına dönmüş. Karşı kıyıya doğru gidiyormuş gibi görünse de aslında sadece bulunduğu kıyıdan açılıyor. Henüz akşamüstü, ışıklar yerli yerinde, güneş batmamış. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak. Sığda seyrettiği, hemen etrafındaki yeşilimsi mavi suluboyadan anlaşılıyor. Deniz kıpır kıpır. Yer yer beyaz köpükler var. Denizciler çizilmemiş. Kırmızı küpeştesiyle 'varım' diyor ama çok yalnız; tıpkı onun gibi. Denizde yalnızlık mümkün mü?

Eski yaşamındaki anı yüküne dayanamadığı için geçenlerde taşındığı evinin duvarına isteyerek, severek astığı resmi yeni görüyordu sanki. Orijinal aile yadigarı; atmaya kıyamadığı için getirdi. Bir balıkçı motoru bu. Sağdan bakınca başka, soldan bakınca daha başka; hareket ediyormuş izlenimi yaratıyor. Hızlı değil. Yüzünü İstanbul'un Anadolu yakasına dönmüş. Karşı kıyıya gidiyormuş gibi görünse de aslında sadece bulunduğu kıyıdan açılıyor. Ona benziyor; geride bırakılanın yerine konan yeni bir şey yok halihazırda. Henüz akşamüstü, ışıklar yerli yerinde, güneş batmamış. Gökyüzü bulutlu, sıkıntılı, yağmur topluyor. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak. Az ötesi boğazın ters akıntılı, tekinsiz suları. Sığda seyrettiği, hemen etrafındaki yeşilimsi mavi suluboyadan anlaşılıyor. Deniz kıpır kıpır. Lodos günlerinden biri. Yer yer beyaz köpükler var. Karanlıkta tehlikeli olabilir. Denizciler çizilmemiş. Kırmızı küpeştesi, yelkeni indirilmiş direğiyle 'varım' diyor ama çok yalnız; tıpkı onun gibi. Bir kayık, bir gemi, yüzen bir çöp olsun yok. Denizde yalnızlık mümkün mü?

Eski yaşamındaki anı yüküne dayanamadığı için geçenlerde taşındığı evinin duvarına isteyerek, severek astığı resmi yeni görüyordu sanki. Yıllarca önce atölyesinde çalışırken çocukluğunun kocaman hayranlığıyla seyrettiği o sakin tavırlı, yaşlı ressama duyduğu çekingen yakınlık nedeniyle birlikteler. Orijinal aile yadigarı; atmaya kıyamadığı için getirdi. Bir balıkçı motoru bu. Sağdan bakınca başka, soldan bakınca daha başka; hareket ediyormuş izlenimi yaratıyor. Baş kısmında minik bir kamarası bile var. Hızlı değil. Ardında telaşlı, değişken fırça darbeleri bırakmamasından belli. Yüzünü İstanbul'un Anadolu yakasına dönmüş. Belirgin yapı yok, belki de yanılıyor. Karşı kıyıya gidiyormuş gibi görünse de aslında sadece bulunduğu kıyıdan açılıyor. Keskin hatlı değil yani hem bilinmeyenlere hazır hem biraz ürkek. Ona benziyor; geride bırakılanın yerine konan yeni bir şey yok halihazırda. 'Sonbahar' diye geçiriyor içinden, nedensiz. Henüz akşamüstü, ışıklar yerli yerinde, güneş batmamış. Gökyüzü bulutlu, sıkıntılı, yağmur topluyor. Açılmış artık, geri dönemez. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak, çalkantıların içinde sabırla bekleyecek. Az ötesi boğazın ters akıntılı, tekinsiz suları. Ürpertici. Şimdilik sığda seyrettiği, hemen etrafındaki yeşilimsi mavi suluboyadan anlaşılıyor. Deniz, huzursuz insan ruhuymuşçasına kıpır kıpır. Lodos günlerinden biri. Yer yer beyaz köpükler var. Karanlıkta tehlikeli olabilir. Güvertesi boş, denizciler çizilmemiş. Kamarada yemek yiyip ava hazırlandıklarını düşünmek istiyor. Çünkü bu motor kırmızı küpeştesi, yelkeni indirilmiş direğiyle 'varım' diyor ama çok yalnız; tıpkı onun gibi. Bir kayık, bir gemi, atlayan bir yunus, uçan bir martı, yüzen bir çöp olsun yok. Hayatı barındıran denizde yalnızlık mümkün mü?

Daldığı düş dünyasından uyanırken şaşkınlıkla bakakaldı. 'Yatağının karşısındaydı, onca zaman dikkat etmemişim.' Eski yaşamındaki anı yüküne dayanamadığı için geçenlerde taşındığı evinin duvarına isteyerek, severek astığı resmi yeni görüyordu sanki. Çerçevesinin kalın ve gri olduğunu anımsıyordu. Şimdiyse ince; açık, uçuk bir sarı. Kim değiştirdi? Geniş, beyaz paspartusu bakanı tablonun canlı renklerine odaklıyor. Üzerindeki cam, kağıdı çoktan küflenmeye başlamış eserin aşınan kısımlarını gizliyor. Yıllarca önce atölyesinde çalışırken çocukluğunun kocaman hayranlığıyla seyrettiği o sakin tavırlı, yaşlı ressama duyduğu çekingen yakınlık nedeniyle birlikteler. Öldüğünde anne babasını endişeye düşürecek kadar ağlamıştı. Orijinal aile yadigarı; atmaya kıyamadığı için getirdi. Sadece bu yüzden mi? Kocasının bir türlü kapanamayan anlamsız gözlerinin hep bu resmin üzerinde durmasından olamaz mı? Alçakgönüllü bir balıkçı motoru bu. Sağdan bakınca başka, soldan bakınca daha başka; hareket ediyormuş izlenimi yaratıyor. Birol'un ayılmasını ümitle beklediği katatonisinden daha fazla yaşayanların evrenine ait. Baş kısmında minik bir kamarası bile var. Hızlı değil. Yaratıcısı ayrıntılara düşkündü, bir deniz kabuğunun kıvrımlarını boyarken izlediğinde anlamıştı. Gündelik, alışkın, ağırbaşlı seyrini yapıyor. Ardında telaşlı, değişken fırça darbeleri bırakmamasından belli. Yüzünü İstanbul'un Anadolu yakasına dönmüş; Birol'un ve ressamın en sevdikleri yeryüzü köşesine. Fakat belirgin yapı yok, belki de yanılıyor. Sahi, Birol'a o yaşlı sanatçıyı, dokuz yaşının ulaşılmaz tek erkeğini andırdığı için mi aşık olmuştu? Hastalığının ilk dönemlerinde zihninin kendi içine kapanmaya başlamasını bir mimarın aşırı duyarlılığıyla açıklamaya çabalaması bundan mıydı? Karmakarışık beyni, duyumsadıklarını algılıyor: Karşı kıyıya gidiyormuş gibi görünse de aslında sadece bulunduğu kıyıdan açılıyor! Keskin hatlı değil yani hem bilinmeyenlere hazır hem biraz ürkek. Okuduğu gerilim dolu sayfayı eli titreyerek çeviren biri gibi. Ona benziyor; geride bırakılanın yerine konan yeni bir şey yok halihazırda. Sonların ve gelip gelmeyeceği belli olmayan başlangıçların temsilcisi. 'Sonbahar' diye geçiriyor içinden, nedensiz. Henüz akşamüstü, ışıklar yerli yerinde, güneş batmamış. Gökyüzü bulutlu, sıkıntılı, yağmur topluyor. Kocasını götürdüklerinde de öyleydi. "Geri dönüp dönmeyeceğini bilmiyorum" demişti doktor. Ürküntüyle resme bakıyor: 'Açılmış artık, geri dönemez!' Ama bu capcanlı bir İstanbul balıkçı teknesi, Birol değil ki! Daha çok kendisi. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak, çalkantıların içinde sabırla bekleyecek. Az ötesi boğazın ters akıntılı, tekinsiz suları. Hem ürpertici hem tanıdık. Deneyim güç veriyor, korkuyu kısmen azaltıyor. Şimdilik sığda seyrettiği, hemen etrafındaki yeşilimsi mavi suluboyadan anlaşılıyor. Aslında bütün tablo kendisi. Deniz, yanlış seçimlerinin labirentinde kaybolmuş, çıkış arayan huzursuz insan ruhuymuşçasına kıpır kıpır. Lodos günlerinden biri. Yer yer beyaz köpükler var. Karanlıkta tehlikeli olabilir. Olsun, daha geç sayılmaz, hazırlık yapılabilir! Başını çeviriyor, ensesinden akan terleri siliyor. Toparlandığında hüzünlü gerçeği görüyor: Güvertesi boş, denizciler çizilmemiş. Nefesi sıklaşırken kamarada yemek yiyip ava hazırlandıklarını düşünmek istiyor. Çünkü bu motor kırmızı küpeştesi, yelkeni indirilmiş direğiyle 'varım' diyor ama çok yalnız; tıpkı onun gibi. Kendi sakat kafatasında yarattığı yalancı gerçekliğine kimseyi kabul etmeyen kocanın terkettiği kadın gibi. Yardım ister diye yanına yaklaşmaktan çekinen iş güç sahibi sözde eş dostun hastalıklı beklentisiymiş gibi. Bir kayık, bir gemi, atlayan bir yunus, uçan bir martı, yüzen bir çöp olsun yok. Varlık ölümü özlemiyorsa hayatı barındıran denizde böylesine yalnızlık mümkün mü?

Kalkıp duvara yaklaşıyor. Tabloyu çividen kurtarıp kucağına alıyor. Çerçeveyi terli elleriyle sıkı sıkı kavrayarak tekrar koltuğuna döndüğünde gözlerini kapatıyor. Açınca:

Resmi yeni görüyordu sanki. Rotası olan, yavaşça ilerleyen bir balıkçı motoru bu. Bulunduğu kıyıdan açılıyor. Gece olunca fenerlerini yakacak, ağlarını derinliklere salacak, çalkantıların içinde sabırla bekleyecek. Yaşamda yalnızlık mümkün mü?

1 yorum:

jade dedi ki...

çok, çok güzel yazmışsın. bitmesin istedim, inanmayacaksın, okurken ara verdim, kalktım kahve yaptım, bekledim. tekrar baştan başladım. tekrar okudum. tekrar okuyorum.
bana yıllar önce beraber okuduğumuz ve sevdiğimiz bir öyküyü hatırlattı...